Now Reading
Biseksüellik Neden TERF Politikasına Yönelik Bir Tehdittir?

Biseksüellik Neden TERF Politikasına Yönelik Bir Tehdittir?

Lois Shearing

Bu metin Why bisexuality is a threat to TERF politics başlıklı yazının Türkçe çevirisidir.


Hepimiz Covid-19 yüzünden evlerimizde sıkışıp kalmadan çok önce, Britanya tamamen farklı bir salgının pençesine düştü.

Görünürde ilerici kadın ve feministlerden oluşan alanlar, basını ve nüfusu orman yangını gibi süpüren ağır bir transfobinin kurbanı oldu. Fitili Cinsiyetin Tanıması Kanununa[1] sunulan, transların cinsiyetinin kanunen tanınmasını biraz olsun kolaylaştıracak değişiklikler ateşledi. Bu değişikliğe karşı çıkanlar, kararın kadın haklarını ve alanlarını nasıl etkileyeceğine dair ‘meşru kaygılarını’ ifade ediyorlar.

The Outline’da Edie Millier, “Çok geçmeden, [bu…] bir saplantı hâline geldi: Trans kadınların aslında kadın olmadığı ve bunun yerine kadınlara zarar vermek için onların banyolarına, hapishanelerine ve sığınmaevlerine erişmeyi amaçlayıp şiddete başvuran erkekler olduklarını ve insanların kendi cinsiyet kimliklerini kendilerinin tanımlamasının (self-id), trans olduğunu iddia eden cis erkekler tarafından istismar edilebileceği fikrinden” bahsediyor.

Bu ana akım transfobi dalgası, bazı beklenmedik adayları ilerici feminist sıralamasında zirveye çıkardı. Şimdilerde heteroseksüel erkek komedyenler ve LGBT+ karşıtı Katolikler ‘lezbiyenleri savunan’ ve ‘kadınlar için konuşan’ bazı kilit sesler olarak lanse ediliyor.

Translar Britanya’daki TERF[2] sorununun ana ve en savunmasız hedefi olsa da TERF’ler dünya görüşlerini tehdit eden herkesi, özellikle biseksüel kadınları hedef alıyor. En önde gelen TERF’lerden biri olan Julie Bindel, düzenli olarak bi+ kadınları ‘lezbiyenliği ilginç görünmek için kullanan sıkıcı heteroseksüel kadınlar‘ olarak küçük görüyor, bizi lezbiyen partnerlerimize ‘moda aksesuarları’ olarak davranmakla suçluyor ve bize ‘mavi kâküllü sahte eşcinseller’[3] diyor. Kendini lezbiyenlerin savunucusu olarak adlandıran Graham Lineham, daha önce monoseksüel olmayan queer insanları ‘eşcinsellerin kurtuluşunu gasp etmekle ’ suçladı ve heteroseksüel bir kadın olan Sarah Ditum, Twitter’da biseksüel kelimesini ‘can sıkıcı’ bulduğunu çünkü kelimenin [kendince] epey anlamsız bir şekilde erkekleri ve kadınları bir araya getirdiğini [ve bu yüzden] kadınları sildiğini’ söyledi.

Öyleyse neden kadınları, özellikle de queer kadınları savunmak için bu kadar mücadele ettiğini iddia eden bir grup insan bu kadar bifobik olsun ki? Ditum’un yorumu aslında en açıklayıcı cevap olarak karşımıza çıkıyor. Biseksüellik, üç temel nedenden ötürü TERF politikasına yönelik bir tehdittir: Cinsiyet farklılıklarının önemini baltalamakta, herhangi bir kadının yapabilseydi erkeksiz bir yaşam seçeceği fikrini sarsmakta ve son olarak, kadınlığın cinselleştirilmekten azade ve evrenselleştirilmiş bir özünü inşa etmeyi çok daha zorlaştırmaktadır.

Londra Onur Yürüyüşü, “Pro-trans lesbian” kortejinden. Yıl: 2019. [Tartışmaya Kapalı: Biseksüeller Transların Yanında]

Bugünün “mavi tikli transfobiklerinin” dünya görüşü, 70’lerin feminist seks savaşlarından çıkan aynı tür kültürel feminizmin çöküşüdür. ‘Feminist seks savaşları’ temel olarak cinselliğin feminist politikadaki rolüyle ilgili tartışmalardı. Bu süre zarfında bazı lezbiyen feministler lezbiyenliği, erkeksiz bir yaşam sürmek için doğası gereği feminist bir seçim olarak çerçeveleyip politikleştirmeyi başardılar. Bunu yaparken de lezbiyenliği, patriyarkanın beyin yıkamasından arınmış gerçek bir feminist olmanın tek yolu olarak konumlandırdılar. Bu süreçte, lezbiyenliğin herhangi bir kadınının yapabileceği ve yapması gereken bir seçim olmasına dair önermeyi, nam-ı diğer Politik Lezbiyenliğin doğuşunu ortaya koydular.

“Biseksüellik, üç temel nedenden ötürü TERF politikasına yönelik bir tehdittir: Cinsiyet farklılıklarının önemini baltalamakta, herhangi bir kadının yapabilseydi erkeksiz bir yaşam seçeceği fikrini sarsmakta ve son olarak, kadınlığın cinselleştirilmekten azade ve evrenselleştirilmiş bir özünü inşa etmeyi çok daha zorlaştırmaktadır.”

Bisexuality and the Challenge to Lesbian Politics başlıklı kitabında Paula Crust “Politik lezbiyenin temel kadınlığa yakınlığı göz önüne alındığında, onun cinsellikten arındırılması iki nedenden dolayı kültürel feministler için bir teselli oldu. Birincisi, onu, kadın imajını zedeleyecek utanç verici cinsel alışkanlıklardan arındırdı […] çünkü cinselliğin kendisi müstehcen ve hiç de kadınsı değildi. İkinci olarak, bunu evrenselleştirdi. Tanım olarak, kadın özü her kadında bulunmalıdır. [ … ] Politik doğası, cinsel saflığı ve evrenselliği nedeniyle politik lezbiyen, kültürel feminizmin kadın modeli oldu.” diye açıklıyor.

Biseksüeller TERF’lerin dünya görüşüne uygun değiller çünkü bizlerin cinsellikten azade ve evrensel kılınması politik lezbiyenlerinkinden çok daha zor. Varlığımız cinsiyet kimlikleri arasındaki farklılıkların, her iki cinsiyeti arzulamayı çelişkili bulacak kadar önemli ve geniş olduğunu öne sürmeyi çok daha zorlaştırıyor (‘her ikisi’ çünkü TERF’ler aynı zamanda nonbinary’lerin varlıklarını da reddederler). Sadece kadınlarla flörtleşirken bile kendimizi bi+ olarak tanımlamaya devam etmemiz, her kadının eğer mümkün olsaydı hayatında erkek olmadan yaşayabileceği fikrini sarsıyor.

“[Biseksüellik] kadınların feminist değerlendirmesine, tıpkı lezbiyenlerin, erkeklerin erkek üstünlükçülüğüne biçtiği değere karşı yaptığı gibi meydan okuyor.” Paula aynı metinde, “Cinsiyetçi bir toplumda lezbiyen ilişkilerin doğal olarak heteroseksüel ilişkilerden[4] daha üstün olduğuna dair lezbiyen feminist argümanını reddediyor çünkü şimdiye kadar ikisini de deneyimleme fırsatı buldu ve aynı fikirde değil” diye not düşüyor. Bu alıntıdaki, ‘lezbiyenin’, kadınlara ilgi duyan bir kadından ziyade, kadınlarla ilişkilerini erkeklerle ilişkilerinin önüne koyan bir kadını ifade ettiğini belirtmek de önemli.

Genellikle TERF’lerin bifobisi bildiğimiz monoseksizmden çok da farklı değil. Biseksüellik ‘erkek’ ve ‘kadın’, ‘eşcinsel’ ve ‘heteroseksüel’ kategorilerini istikrarlaştırdığı; bu yüzden de bu kategorilerin kendilerine ait ayrı alanlara ihtiyaç duyduklarını öne sürmeyi daha zor bir hale getirdiği için TERF’ler bizi silmeye ve şeytanlaştırmaya çalışıyor. The epistemic contract of bisexual erasure başlıklı makalesinde Kenji Yoshino şöyle yazıyor: “Arzuyu tektip alarak cinsiyet kimliği merceğinden geçirmeyen biseksüellik insan kimliğini tehdit ediyor mu? [ … ] biseksüelliğin, interseks varoluşunun[5] yaptığı gibi, “Bu oğlan mı yoksa kız mı?” sorusunun, yönetilmesi yanlış bir soru olduğunu söylediği not düşülebilir. Ve eğer insanlığımızı belirleyen soru buysa, biseksüellerin cinsiyet kimliği kategorisini yerinden etme kapasitesinin, tüm kategorilerdeki bireyleri derinden tehdit etmesi şaşırtıcı olmamalı.” Dolayısıyla, bi+’lar TERF politikasına yönelik bir tehdittir çünkü cinsiyetin, kimliğe dair önemli olmayan bir tanımlayıcı özellik olduğu ve bu nedenle bir kadın kimliğinin bir erkeğinkinden doğuştan daha farklı (ve daha saf) olduğuna dayanan dünya görüşlerine uymuyoruz. Ayrıca, tüm kadınların hem erkeklikten (toplumsal cinsiyete göre değil genitallere göre tanımlandığı üzere) tamamen azade olma seçeneğine ihtiyaç duydukları hem de bunu istedikleri argümanlarını yerle bir ediyoruz.

Birleşik Krallık’taki ana akım transfobinin gelgiti arttıkça, setleri kırılmaya ve transfobi daha genelleştirilmiş queer karşıtı söylemlere dökülmeye başladı. Caroline Farrow gibi insanların eleştiriye kapalı bir platform oluşturması ve hareketin Amerika’daki Hristiyan hakları ile olan bağlantıları en çok öne çıkan noktalardan. Bi+’lar sizlere TERF’lerin sonunda tüm LGBTİ+ topluluğunu hedef alacağını söyleyebilirdi çünkü trans topluluğunun yaptığı gibi onların gazabıyla yüzleşmesek de bize olan nefretleri her zaman yüzeyin altında köpürüyordu.

Fakat aynı zamanda, bifobileri bir topluluk olarak onları zayıflatmaya devam edebileceğimiz en güçlü araçlarımızdan biri. Erkek özünden ve cinselleştirmekten arındırıp yarattıkları kadınlığın ideal versiyonuna meydan okuma konusunda kararlı olmalıyız. Başta seks işçileri olmak üzere, TERF söylemleriyle tehdit edilen diğer grupları desteklemeli ve bedensel özerkliği savunmalıyız. Biyolojik özcülüğe[6] başkaldırmalı ve kadınlığın, genitallerimizin, arzularımızın ve seçimlerimizin çeşitliliğini kutlamalıyız.

Çeviri: Zeynep Sude Güvenç

(ZSG/UE)


Yazıya ilişkin notlar:

[1] Britanya’da 2004 yılında çıkan, 18 yaş altına ve non-binary’lere geçerli kılınmayan Cinsiyetin Tanıması Kanunu, transların cinsiyet kimliklerinin yasal olarak tanınmasını sağlayan kanundur. Ama güncellenmesi 2018 yılında gündeme alınmıştır.: Britanya: Cinsiyetin Tanınması Kanunu Anketi

 [2] Trans dışlayıcı radikal feminist /feminizm-ya da İngilizce kısaltmasıyla TERF- tanımlaması ilk olarak 2008 yılında Finally Feminism101 isimli bir internet bloğunda, natrans radikal feminist Viv Smythe tarafından yazılan bir makalede “kendilerini radikal olarak tanımlayan ancak trans kadınları kız kardeşleri olarak kabul etmek istemeyen feminist grubu kısaca tanımlamak üzere” kullanılmıştır.: TERF

[3] “Mavi kâküllü sahte eşcinseller”, Julie Bindel’in açık kimlikli biseksüel olan Libby Baxter-Williams’ı biseksüel olduğu için dış görünüşü üzerinden aşağılamak amacıyla kullandığı bir kalıp. Yazar Lois Shearing’in aktardığı üzere, rengarenk saçlı bi+/nonbinary’lerin yaygın olarak “acayip” görünen saçlarından dolayı Terf’ler tarafından “modaya uymak” için bi+/nonbinary olarak kendilerini tanımladıkları ileri sürülüyor.

[4] Yazıda kadın-erkek, kadın-kadın, erkek-erkek ve tüm bu ikililiklerin dışında kalan ilişkilenme biçimlerinin öznesi olan kişilere, toplum içinde ‘heteroseksüel ilişki’, ‘gey ilişki’, ‘lezbiyen ilişki’ yaşadıkları vurgusu yapıldığı için bu tanımdan hareketle yola çıkılmış. Ama bu tabirlerin bi+ silinmesine zemin hazırladığı notunu düşmek isteriz.

[5] Yazının orijinalinde belirtilen intersexuality aslında interseks aktivistleri tarafından çok kullanılan ve politik olarak sahiplenilen bir terim değil. Gözlemlerimiz daha çok intersex şeklinde kullanıldığı yönünde. O yüzden interseks aktivistlerine kulak vererek bu şekilde çevirmeyi tercih ettik.

[6] Biyolojik özcülük teorisi kendini başlıca olarak genitallere indirgeyen, ‘iki temel’ cinsiyetin, kadınların ve erkeklerin davranışlarında gözlenen farklılıkların temelinde yatan cinsiyetin evrensel, sabit, doğuştan gelen, biyolojik veya psikolojik temelli bazı özelliklere dayalı olduğunu savunur. 

Bu içerik de ilginizi çekebilir: Uluslararası Biseksüellik Araştırma Konferansı 25 Eylül’de!


Share and Enjoy !

0Shares
0 0
What's Your Reaction?
Ben Şok
0
Bifobiye Karşı Ses Çıkar
1
But Tutar
0
Gullüm Ayol
0
Tutmaz Ama Evet
0
View Comments (0)

Leave a Reply

Your email address will not be published.

Bitopya Copyright © 2024. Created by edalgakiran

Scroll To Top

Pin It on Pinterest