Bu çeviri daha önce kaosgl.org’da yayımlanmıştır. 22 Eylül 2015 tarihli röportaj bitchmedia.org’a aittir.
Shiri Eisner biseksüelin ne anlama geldiğine dair varsayımlara meydan okuyor. İsrail, Tel Aviv’de yaşayan Eisner, 2014’te Lambda Edebiyat Ödülü’ne aday gösterilen Bi: Notes for a Bisexual Revolution (Bi: Biseksüel Bir Devrim için Notlar) isimli kitabın yazarı. Mesajı, dünyanın 23 Eylül Biseksüellik Günü’nü tanımasıyla aynı zamana denk düştü. Los Angeles’taki Kaliforniya Üniversitesi’nin yaptığı çalışmaya göre A.B.D’deki gey, lezbiyen ve biseksüel nüfusun yarısı kendisini biseksüel olarak tanımlıyor. Bu yılın Ağustos ayında Birleşik Krallık’ta yapılan sayımda, 18-24 yaş aralığındaki İngilizlerin % 42’si kendisini biseksüel şemsiyesi içinde bir yere koyuyor –ne tamamen heteroseksüel ne de tamamen eşcinsel. Nesiller değiştikçe insanların cinselliğini daha az taş gibi sabitlediği görülüyor. Bi+’lar heteroseksüellere göre daha yüksek oranda şiddet, depresyon ve işsizlik yaşamasına rağmen kendilerine özel geliştirilmiş neredeyse hiçbir topluluk hizmeti bulunmuyor. Eisner bu yaşanılan ötekileştirilmeyi kitabında detaylıca ele alıyor.
Kudüs’teki Onur Yürüyüşü’nde ölümle sonuçlanan bıçaklı saldırı olaylarından sadece bir hafta sonra bu radikal biseksüel, genderqueer öncüyle oturduk, Bitch için biseksüel kimliğinin değişen doğası ve biseksüeller hakkında hâlâ varlığını sürdüren mitlere dair derinlemesine bir söyleşi gerçekleştirdik.
İsrail hükümeti İsrail’i liberal, güya gey cenneti olarak göstermek için propaganda yaparak pembeye boyuyor. Bir yandan da Arap ve Müslüman olan komşu ülkeleri doğalında homofobikmiş gibi gösteriyor. Yaratmak istediği imaja uymadığı için biseksüelliği kullanmaları bence amaçlarına zarar verirdi.
Son zamanlarda biseksüelliğe dair internette birkaç içerik yayımlandı. Fakat sen biseksüelliğin çok basitçe ele alındığını söylüyorsun. Bunu derken neyi kastediyorsun?
Ele almamız gereken pek çok konu var. Fakat ele almıyoruz çünkü sürekli biseksüel tektipleştirme biçimleri ve biseksüel silinmesini konuşuyoruz. Mesela, Feminizm ve biseksüellik arasındaki çeşitli kesişimler, biseksüel kadınların bifobiyi nasıl deneyimlediği, biseksüelliğin ırk ve cinsiyet kimliğiyle kesişimi, beyaz olmayan bi+’ların ve bi+ transların söylemek zorunda kaldıkları şeyler gibi konular. Depresyon, travma sonrası stres bozukluğu, yoksulluk, kötü sağlık koşulları ve çeşitli başka konular üzerine yapılmış korkunç ötesi istatistikler gerçekten vurgulanmalı.
Yaşanan bu baskılara rağmen pek çok insan hâlâ biseksüelliği ayrıcalıklı bir yönelim olarak görüyor gibi.
Bence kesişimselliğin ya da gerçek bir gücün varlığına bakılmaksızın, biseksüelliğin doğalında başka bir gruba baskı uyguladığı algısı hakim. Bu, daima biseksüelliği meşru göstermemek için kullanılıyor, aslında bi+’lar doğalında ayrıcalıklı değil. Aslında bunun kadın düşmanlığıyla da ilgisi olduğunu düşünüyorum çünkü kendini biseksüel olarak tanımlayan pek çok insan kadın. Kadınlar kolay hedef.
Kitabında biseksüeller hakkında üretilen klişeleri sahipleniyorsun. Örneğin diyorsun ki; cinsel yönelimleri konusunda yaşadıkları sözde kafa karışıklığı ‘toplumsal değişimi istikrarsızlaştıran faktör’ olabilir, ki bu da insanların önceden sorgulamadığı kimlik ve inşalardan şüphe etmesine neden olur. Klişeleri çürütmek yerine sahiplenmek radikal biseksüel hareketin nasıl işine yarıyor?
Sözüm ona mit avcılığı üzerine yürütülen biseksüel diyaloglara odaklanma konusunda yapılan yanlışlardan biri, mit avcılığında kendine içkin normativite kurallarının bulunması. Eğer “hayır, kafamız karışık değil, önümüze gelenle seks yapmıyoruz, açgözlü değiliz” dersek kafa karışıklığının, açgözlülüğün, önümüze gelenle seks yapmanın yanlış olduğunu kabul etmiş oluruz. Ve sormak istiyorum; neden bu kurallarla çalışmamız gerekiyor? Bunlar korkuların ta kendisi olduğu için toplum bizi bunlarla adlandırıyor. Kafamızın karışık olduğu söylendiğinde heteroseksüellik ve eşcinsellik arasında keskin bir ayrım yaratılma girişimi oluyor. Böylece, heteroların “yanlış” tarafa geçme tehlikesini ortadan kaldıran net bir ayrım inşa ediliyor. Önümüze gelenle yattığımız söyleniyor çünkü toplum, heteronormativite, monogami (tek eşlilik/aşklılık) evlilik, norm dışında var olan cinsellikten korkuyor.
Önüne gelenle yatmaya dair üretilen klişeler biseksüel kadınların aşırı cinselleştirilmesine rıza gösterdiğine dair varsayım yürütülmesine neden olabilir ama değil mi?
Kadınlar biseksüel olduklarını söyledikleri çoğu an, seks objesi olmaya istekli olduklarına dair gayri ihtiyari bir algı hasıl oluyor. Sanki biz nesneleştirilmek istiyoruz, sanki biz erkeklerin –özellikle natrans ve heteroseksüel erkeklerin- cinsel arzularını gerçekleştirmek için varız. Bu, pornodaki pek çok biseksüel kadın imajını besliyor. Bu biraz tuhaf, kültür içindeki biseksüel silinmesi ile birlikte biseksüellerin gerçekten var olduğu sayılı kültür alanlardan biri porno. Bunun sebebi, ‘lezbiyen’ etiketinin, kadınların katılımı için değil, erkeklerin aradığı şeyi bulmaları için olmasından. Ayrıca erkeklerin gerçekten lezbiyenlerin aslında biseksüel olduğuna, tüm biseksüellerin de aslında hetero olduğuna ve kadınlara ilgi duyan kadınların aslında bir erkeğe ihtiyacı olup bunun farkında olmadığına inanması yüzünden. Bu konu çoğunlukla, kadınlara ilgi duyan kadınların asıl problemi olduğu üzere erkekleri merkeze almakla ilgili. Fakat mesele, onlara değil, bize dair.
Anaakım LGBTQ hareketini Gey, Gey, Gey, Gey’i temsilen GGGG hareketi olarak tanımlıyorsun. Neden?
Çoğu LGBTQ hareketinde aslında natrans, beyaz, gey erkek egemen ve diğer gruplara yönelik yeterince kaynak ayrılmıyor. Heteronormativite LGBTQ topluluklarına indirgenebiliyor ve diğer topluluk üyelerine, bizlerin kabul görmesi için anaakım topluluk kurallarına uyum sağlamamız gerektiği dayatılabiliyor. Lezbiyen, trans, bi ve as’lar yeterli kaynağa ve diğer pek çok gruba- beyaz olmayan biseksüel ve translar, yoksullar, evsiz gençler- erişemiyor.
Amerika Birleşik Devletleri’nde biseksüeller, translar ve queer’ler kelimenin tam anlamıyla sokaklarda ölürken evlilik hareketine milyon dolarlık yatırım yapıldı. [Anaakım LGBTQ hareketi] zaten ayrıcalıklı olanların çıkarlarını önceleyen bir yapıdır. Topluma uyum sağlamak için rotayı değiştirmemize gerek yok; toplumun inşa edilme biçimi şu an yaralayıcı olduğundan toplumun kendisini değiştirmemiz lazım.
Önümüzdeki birkaç yıl içinde toplumu nasıl düzeltebiliriz?
Şu çok açık ki; bizim biseksüelliği tanıtmak ve biseksüel silinmesi ve monoseksizme dair farkındalık geliştirmeye harcayacak milyon dolarlarımız yok. Bu yüzden elimizde ne varsa kullanmamız gerekiyor ve elimizde olan şey de topluluğumuzun kendisi. Birbirimizi örgütlenmek için kullanabiliriz. Değişmesi çok zor olan [önceden var olan LGBTQ ve biseksüel] örgütlerin içinde çok fazla sorunlu dinamik var. Pek çok biseksüel bu örgütlere katılıyor ve örgütlerin daha kapsayıcı olması ve ihtiyaç duyulan daha fazla kaynağın sağlanması için içeriden buraları değiştirmeye çalışıyor. Değişim mümkün oluyor ama belirli bir dereceye kadar.
Her örgütün temelini oluşturan belirli fikirler var. Örneğin, bir örgüt eşitliği teşvik etme amacıyla kurulur. Sonra bunu, bir diyalog talebi takip eder çünkü başlangıçta tanımlanan amacın, sonrasında hayata geçirilecek faaliyet üzerinde bir etkisi olur. Eşitliği bir örnek olarak sunuyorum yoksa ben eşitlik istemiyorum. Çünkü eşitlik sistemin temelde sorun olmadığını varsayar ve bizim sadece diğerlerinin kapladığı alana girebilmek için küçük değişimler yapmamız gerekir. Kökten farklı bir şey yapmak istiyorsanız bunu kendiniz için yapmalısınız.
Biseksüelliğin ikili cinsiyeti güçlendirmekle suçlandığını çokça ifade ediyorsun. Neden bazı queer topluluklarda “panseksüel” ve “omniseksüel” gibi terimler daha fazla kabul görüyor?
Biseksüelliğin payına sonu olmayan bir dışlanmışlık düşüyor. Tam olarak açıklayamıyorum bunu. Kısmen biseksüelliği sevmemin nedeni de bu. Çünkü pek çok insan için biseksüellik zor ve bence zorluk, meydan okumak anlamına geldiği için bu durum bize biseksüelliğe dair bir şey söylüyor. Uzun zamandır bir yandan biseksüel kimliği problemli olarak tanımlarken diğer yandan biseksüel davranışlara sistemi baltalayan nitelikler atfeden queer politika ve teoride de bu durum geçerli. Bu yüzden ‘queer’ ya da ‘panseksüel’ kelimeleri insanların biseksüel kimliği olmadan biseksüel davranışları sahiplenmesini sağlıyor ve birden davranışın kendisi sistemi baltalayan, politik ve dikkat çekici bir hale geliyor ve ismin kendisi gölgede kalıyor.
Bazıları biseksüellik “bi” (iki) ekini içerdiği için biseksüellerin sadece iki cinsiyete ilgi duyduğunu söylüyor. Sen bu yargıyı kitabında çürütüyorsun.
Güncel araştırmalar transların % 25’inin kendisini biseksüel olarak tanımladığını gösteriyor. Bu yüzden trans dostuymuş gibi görünen insanların biseksüelliğin aleyhine konuşarak onun ikili ya da transfobik olduğunu söylemesi ironik. [Kelime olarak] biseksüellik biseksüel topluluklar tarafından üretilmedi; 19.yy’ın sonunda tıp ve psikoloji kurumları bu kelimeyi üretti. Cinsiyete dair tek fikirleri cinsiyetin iki tane olduğuydu ve çeşitli cinsel yönelimleri hastalık olarak tanımladılar. Onları güçlendirmekten yana olmadılar. Biseksüel topluluğu sonrasında terimi sahiplendi sadece ve biz ona kendi anlamımızı yükledik. Bugün dünya üzerindeki çoğu biseksüel örgüt biseksüelliği birden fazla cinsiyete çekim duymak ya da kişinin hemcinsine ve farklı cinsiyetlere ilgi duyması olarak tanımlıyor.
Genelde biseksüel topluluklarının, gey ve lezbiyen topluluklara göre transları daha fazla tanıdığı ve kabul ettiği yönünde bir algı da var. Bu yüzden ben bunun transfobi olduğunu düşünmüyorum. Ki bu, biseksüel topluluklarda transfobinin olmadığı anlamına da gelmiyor. ‘Biseksüelliğin ikili olduğu’ yönündeki konuşmaların işleme biçimi aslında biseksüel toplulukların farkında olmakla ilgili olmuyor. Biseksüelliği daha az geçerli kılacak şekilde yeniden tanımlamakla ilgili oluyor.
Biseksüel ve trans toplulukları doğal müttefikler olarak görüyorsun. Fakat önceki röportajlarında queer ya da trans kitlesine biseksüel genderqueer biri olarak uyum sağlamakta zorluk çektiğini söylüyorsun.
Evet. Aslında İsrail’deki biseksüel topluluğu, trans topluluk içinde kendimize çok da güvenli bir alan bulamadığımız için harekete geçti. Trans topluluğunun nispeten yeni olduğu zamanlarda kimlikler için çok fazla alan vardı ve gerçekten radikal ve kesişimsel diyaloglar gerçekleşiyordu fakat biseksüellik itibar görmüyordu. Genellikle natrans ve hetero varsayılıyordum çünkü o zamanlar daha feminen giyiniyordum ve bir erkekle birlikteydim. Bu yüzden topluluk içinde aynı şekilde hisseden birkaç kişi olarak biseksüel aktivizmi yapmaya başladık.
İnsanların biseksüelliği sahiplenmesinin önemi nedir?
İlk olarak ve öncelikle bizler biseksüelliğin hem davranış hem de özellikle kimlik olarak yasaklandığı bir toplumda yaşıyoruz. Kişinin kendisini biseksüel olarak tanımlamasının geçerli ya da uygulanabilir olmadığını, bunun imkansız ya da ezici olduğunu ya da kendini biseksüel olarak tanımlayarak tüm klişeleri doğruladığını söyleyen pek çok kültürel kaynak mevcut. Böyle bir iklimde biseksüel olarak kendimizi tanımlamak çok büyük bir hak. Biseksüel kimliğini sahiplenmek özellikle daha radikal ve kesişimsel insanlar için önemli çünkü yapılması önemli olan şeylerden biri biseksüelliği, ona ters düşen, bize söylendiği tüm anlamlarıyla doldurmak. Biseksüelliğe dair diyalogların kesişimsel olmadığını ya da radikal queer konuşmaların dışında olduğuna dair argümanlara rastlıyorum sürekli. Bu gerçekten saçmalık. Biseksüelliğin doğalında bu politikalardan dışlanması çok kötü. Oysa biseksüelliğin sunacağı çok fazla katkı var.
Biseksüelliğin sıklıkla tek bir konu olarak tartışıldığını ve ırk, toplumsal cinsiyet, cinsiyet kimliğinden ayrı ele alındığını söylüyorsun.
Pek çok hareket bunu yapıyor. Tek bir konuyu alıyorlar, karşılığında grup içinde çoklu ötekileştirilen insanların daha fazla dışlanmasına neden oluyorlar. Audre Lorde’nin dediği gibi, “Tek konulu mücadele diye bir şey yok çünkü tek konulu hayatlar yaşamıyoruz.” Neden mesela tek konulu biseksüel diyaloglarla biseksüel kadınları, beyaz olmayan biseksüelleri, sakat biseksüelleri, biseksüel transları ve aseksüel biseksüelleri dışarıda bırakıyoruz? Kesişimsel alanlar yarattığımızda ayrıcalıklı insanları merkeze almak yerine gerçekten kimliklere, güç ve hiyerarşilere, kesişimsel olarak ötekileştirilen insanları dinlemeye ve dinlemek istemeye, bu sesleri merkeze almaya dikkat çekmek gerekiyor.
Biseksüelliğin daima başka bir şey olarak atanmak anlamına geldiğine dikkat çekiyorsun. Biseksüellerin sürekli eşcinsel ya da hetero olarak atanmasının daha büyük sonuçları neler?
Bi+’ların biseksüel olarak görünmesinin imkanı yok çünkü egemen anlayış herkesin monoseksüel olduğunu, herkesin tek bir cinsiyete ilgi duyduğunu varsayar. Biseksüel bayrağını taşıyabilirsiniz ama insanlar hâlâ biseksüellik diye bir şeyin olmadığını öne sürüyor.
Sorunun bir kısmı, biseksüellere yönelim ataması yapılmasının onların aslında ayrıcalıklı olduğu argümanı için kullanılması. Bize sürekli aynı örnekler veriliyor. Mesela biseksüel bir kadının heteroseksüel natrans bir erkekle ilişki yaşaması. Şüpheye düşmeme neden olan şeylerden biri neden bu argüman kadınlara yöneltiliyor ve neden özellikle erkeklerle ilişkilendirme yapılıyor? Oldukça ötekileştirilen bir örneği ele alırsak oysa bi+’ların pek çok ilişki yaşama biçimi var. Natrans olsanız, biseksüel bir kadın olsanız ya da kadın olarak atanan herhangi biri olsanız bile erkek olarak atanan biriyle ilişki yaşıyorsanız hayatınızdaki her şey bu ilişki bağlamında ele alınmaz. Alındığında bile bunun ayrıcalığın karmaşık olmayan bir deneyimi olması gerekmez.
Özellikle Bi+ kadınların ya hetero kadınlara ya da lezbiyenlere kıyasla ilişkilerinde partner şiddeti ve cinsel şiddet deneyimleme riski daha yüksek. Başka pek çok komplikasyon var. Pek çok durumda natrans, hetero erkekler heteronormativitenin dışında kalan alana biraz maruz kalıyorlar ve nasıl müttefiğimiz olabileceklerini bilmiyorlar. Bu yüzden pek çok biseksüel kadın, natrans hetero partnerlerine açıldığında onların verilebilecek en uygunsuz yanıt olarak “Ah, aman allahım, bu çok seksi. Belki üçlü grup yapabiliriz.” şeklinde karşılık verdiklerini söylüyorlar. Bu, erkeklerle çıkan biseksüel kadın olmaya dair belirli bir örnek. Biseksüel deneyim yaşamayı tanımlayan bir örnek değil. Hayatlarımız bundan daha karmaşık.
Pek çok röportaj vermiş biri olarak sorulmasını istediğin sorular var mı?
Özellikle İsrail hakkında sorular sorulmuyor genelde bana. Ki kitabımda Mizrahi (Arap Yahudi) kimliği, Siyonizm ve pink-washing (pembeye boyama) hakkında şeyler de yazdım. (Davranışsal olarak) biseksüelliği, homofobisini vurgulamak için kullanılan bir Mizrahi’nin portresini çizen bir filmi örnek olarak göstermiştim. Mizrahilik sıklıkla homofobi ve LGBTQ fobi ile eş anlamlı gibi algılanıyor. Pek çok kez sanki biseksüel ve Mizrahi olmak birbirine karşıt kimliklermiş muamelesi gördü ki; bu tutum ırkçılıktır.
İsrail hükümeti İsrail’i liberal, güya gey cenneti olarak göstermek için propaganda yaparak pembeye boyuyor. Bir yandan da Arap ve Müslüman olan komşu ülkeleri doğalında homofobikmiş gibi gösteriyor. Yaratmak istediği imaja uymadığı için biseksüelliği kullanmaları bence amaçlarına zarar verirdi. Postkolonyal queer akademisyen Jasbir Puar bunu homonasyonalizm olarak tanımlıyor. Homonasyonalizmi, hükümetlerin, şirketleşmenin bir bedeli olarak belirli beyaz, gey, natrans toplulukları daha hoşgörülü gibi göstermesi olarak tanımlıyor. İsrail’de konu daha çok militarizmle ilgili. Gey topluluğu hükümet doktrinine dahil olmaya istekli çünkü bu strateji onlara daha fazla kaynak sağlıyor ve daha iyi görünmelerini sağladığı için hükümetten faydalanıyor. Fakat nihayetinde bu strateji zarar veren bir yapıyla bütünleşiyor. İnsanları öldürmenin, militarizmi, hükümeti ve normativiteyi desteklemenin gidilecek doğru bir yol olduğunu sanmıyorum. Bu, başarısızlığa uğrayacak bir şey ve bizi de başarısızlığa uğratacak çünkü bize zulmeden aynı yapılara katkı sunuyoruz.
çeviri: umut erdem