Now Reading
Yeşim Başaran’la Türkiye’deki Bi+ Hafızasına Kulaç: Bölüm 1

Yeşim Başaran’la Türkiye’deki Bi+ Hafızasına Kulaç: Bölüm 1

umut erdem

Bu röportaj umut erdem’in 2021 yılında kaosgl.org için hazırladığı Bi+ Dosyası kapsamında yayımlanan bir içeriktir.


Kaos GL Derginin Bi+seksüel sayısı için Bi+ politika tarihi üzerine yazı yazmıştım ama Yeşim’le yaptığım röportaj, bana Türkiye ayağında eksik olduğumu hatırlattı. Ben o yazıda Türkiye’ye dair tanık olduklarıma, geriye kalan sayfa sayısını gözeterek daha az yer ayırmak zorunda kalmıştım. Açıkçası Türkiye’deki Bi+ politika tarihi, arşivlerde çok yer bulabilen, kolaylıkla erişebileceğimiz eski tarihi kaynakların önümüze sunulduğu bir hafızaya sahip değil ne yazık ki. Mesela 2009 yılında (benim üniversiteye başladığım yıl oluyor) kurulmuş ve kısa bir süre aktif olmuş, hatta Kaos GL’nin röportaj yaptığı Biseksüel Türkiye grubuna da bu dosyada yer vermiş olmak istesem de kurmaya çalıştığım bağlantılar yoluyla bile kendilerine ulaşamadım. Kendileriyle ilgili birkaç röportaj ve etkinlik haberinden başka hiçbir şeye rastlamadım. Bu da başlı başına bize bir şeyi gösteriyor zaten. Kendilerine erişememek ve bu dosyada Biseksüel Türkiye’yi ağırlayamamış olmaktan dolayı üzgünüm ama LezBiFem’de birlikte hareket etmekten çok mutluluk duyduğum ve keyifli söyleşi gerçekleştirdiğimiz LGBTİA+ aktivisti Yeşim’le Bi+ hafızasına kulaç attık. Onun deneyimlerini dinlemek, onunla fikir teatisinde bulunmak çok iyi hissettirdi. Sizin de okuduğunuzda benzer hislere sahip olmanızı dilerim. Bu yüzme keyfine sizleri de davet ediyoruz, buyrunuz.

Değişmek çok zor, insanların en çok direndiği şey değişim. Bizim de yaratmaya çalıştığımız şey değişim. Eğer sen değişim yaratmaya çalışan biriysen değişime de açık olman lazım. Bu pek toplumsal hareketlerde karşılaştığımız bir şey değil maalesef. O yüzden LGBTİ+ hareketinin bu dinamikliği gurur veriyor, doğru yerdeyim diye düşündürüyor bana.


Merhaba Yeşim, biraraya gelmek çok güzel. Bize biraz kendinden bahseder misin?

Merhaba, ben Yeşim, LGBTİ+ aktivistiyim. Konuya dair şimdiye kadar çeşitli çalışmalara katıldım, katılmaya da devam ediyorum. LGBTİ+ aktivizmi hayatımın bir parçası diyebilirim. Türkiye’de LGBTİ+ aktivizmi gelişip büyürken ben de onun içinde gelişip büyüdüm. 50 yaşına yaklaştım ama hâlâ birlikte büyüyoruz gibi hissediyorum.

Yönelimini ve cinsiyet kimliğini nasıl tanımlıyorsun?

Sorulmadıkça tanımlamıyorum ama sorulunca lezbiyen de diyebilirim kendime, biseksüel de diyebilirim. “Biseksüelsem lezbiyen diyemem” gibi hissetmiyorum kendimi. Lezbiyen gibi de hissediyorum. Biseksüelim. Cinsiyet olarak illa bir şey demem gerekiyorsa kadın diyebiliriz, bir mahsuru yok ama benim için bu kavramlar hep birer araç. Yıllar yıllar önce “ne gerek var biseksüel kelimesine” diye düşünüyordum çünkü dışlanan lezbiyenlik diye düşünüyordum. Dışlananın sadece lezbiyenlik olmadığını fark ettikten sonra biseksüel kelimesi hayatıma girdi. Bana komik gelen şöyle bir nokta var; diyelim ki beni hiç tanımıyorsun ya da biraz tanıyorsun. Bazı şeyler biliyorsun ama sevgilimin olup olmadığını ya da ilgi duyduğum birileri var mı yok mu, hiçbir fikrin yok. “Ben biseksüelim” dediğimde
karşılık olarak “ha tamam sen erkeklere de ilgi duyuyorsun o zaman” gibi bir bilgi paylaşımının ne önemi var aslında? Kendime bir şey demek, ilişkilenmeye dair bir garanti de vermiyor. O yüzden günlük hayatta bu kavramların varlığı bana komik geliyor. Ama politik nedenlerle, baskı ve dışlanmaya karşı olmak için araç olarak gördüğümden bu kavramlara sahip çıkıyorum. Bu yüzden de bana sorulduğunda, lezbiyen değilken yani sözlük anlamında lezbiyen değilken kendim için lezbiyen demek bana yanlış gelmediği gibi politik bir duruş olarak güçlendirici de geliyor. Ama bahsettiğim politik lezbiyenlik değil. Sevdiğim bir yaklaşım da değil zaten. Lezbiyen kimliğiyle barışmak için onun politik bir anlamı olması gerektiğini
düşünmüyorum. Ama kavramların hayatımızdaki varlığı politik.

Uzun bir zaman Kaos GL, Sappho’nun Kızları, Lambda İstanbul, Amargi, LezBiFem, LezBiDüş gibi LGBTİ+ ve feminist örgütlerde aktif olmuş birisin, açık bir Bi+ olarak. Peki Türkiye’deki hem LGBTİ+ hareketinin hem de feminist hareketin giderek yükselmesi, derneklerle daha aktif bir şekilde hareket etmesi ekseninde Bi+ olarak var olma mücadelenin hikayesi nasıl oldu?

Tamamen kişisel ihtiyaçtan doğru oldu. Politik hedeflerim vardı da bu çalışmalara katıldım gibi değil de kişisel olarak bu çalışmaların varlığına ihtiyacım olduğu için katıldım ve kendimi tanıtırken dediğim gibi LGBTİ+ hareketiyle büyüdüm. Nasıl LGBTİ+ hareketinin görüşleri sürekli değişiyor, tartışmalarla derinleşiyor, zenginleşiyor, yeni kavramlar üretiyor; benim de LGBTİ+ hareketi içinde görüşlerim değişti, zenginleşti, derinleşti diyebilirim. O yüzden eski yazılara bakmaya biraz çekiniyorum çünkü kavramlar kötü, yanlış; içeriği çoğunlukla destekleyebilirim ama o şu andan baktığımda hatalı bulduğum şeyler oluyor. Atanmış cinsiyet kavramı yokken “biyolojik cinsiyet” diyorduk mesela, bu kavramın geçtiği yazılarımı gördüğümde ağzıma kırmızı biber sürmek istiyorum!

Fotoğraf: Ateş Alpar,
İstanbul Onur Yürüyüşü, 2021.

Fotoğraf: Ateş Alpar,
İstanbul Onur Yürüyüşü, 2021.


Bu kadar hızlı gelişen ve değişen bir hareketin parçası olmak da gurur verici! Çünkü değişmek çok zor, insanların en çok direndiği şey değişim. Bizim de yaratmaya çalıştığımız şey değişim. Eğer sen değişim yaratmaya çalışan biriysen değişime de açık olman lazım. Bu pek toplumsal hareketlerde karşılaştığımız bir şey değil maalesef. O yüzden LGBTİ+ hareketinin bu dinamikliği gurur veriyor, doğru yerdeyim diye düşündürüyor bana. Sadece ilgilendiğim meselelerle ilişkin olmasıyla değil, bu toplumsal hareketin hiyerarşik olmamaya, kapsayıcı olmaya çalışması, değişime açık olması gibi pek çok niteliği ve bunun bir parçası olmak bana gurur veriyor.

Ben harekete dışarıdan bakıp değil de direkt damardan girip içinde başladığım için biseksüel kavramının ilk yıllardaki yokluğu, bende “burada kapsanmıyorum” gibi bir duygu yaratmamıştı. Zaman içinde fark ettim kapsayıcı olmadığımızı ve aslında kendimin de kapsanmadığımı. Kişisel olarak kapsanmamak bende harekete karşı bir uzaklık duygusu yaratmıyordu. Çünkü bir sürü açıdan da doğru bir hareket ve faydalanıyorum oradaki üretimden.

Zaten biseksüelliğin yanı sıra lezbiyenlikte de benzer bir konu var. Çünkü çok az lezbiyen aktifti hareket içinde 90’larda. Çok az kadın etkinliklere, toplantılara geliyordu. Sadece biseksüellik açısından değil lezbiyenlik açısından da bir kapsayıcılık problemi vardı o yıllarda. Şimdikine göre daha çok vardı daha doğrusu.

Kendi kendimize “biz kadın toplantısı yaparsak kadınlar gelir” dedik, yaptık. “Sappho’nun Kızları’nı kurarsak kadınlar gelir” dedik, yaptık. Bunlarla kadınlar da LGBTİ+ hareketine katılmaya başladı.

Kapsayıcılığı anlatmaya çalışayım. Mesela lezbiyen-gey grubu olduğunu, lezbiyen ve geyler için politika yaptığını söyleyen bir yer düşünelim. Ama o grupta lezbiyenlerin sayısı çok az, çoğunlukta geyler var. Bu grupta sayının azlığı, o yerin kendi politikasını “lezbiyenleri de kapsıyorum” diyerek kurmuş olmasının yetmediğini gösteriyor. Sayının azlığı grubun, kadınların oraya gelmeleri için neye ihtiyaç duyduklarının farkında bile olmadığı anlamına geliyor. Ve gelmiyorlarsa bu senin yani grubun sorumluluğu.

Aktif olarak lezbiyenlikle ilgili kötü bir şey söylemiyorsun. Hatta ismine koymuşsun. “Buranın kapısı lezbiyenlere de açık” demişsin. Ama kapının açık olduğunu söylemek yetmiyor. O kapıya gelenler başka kimlikler de olabilir. O kimliklerden insanların oraya gelmeleri, oraya gerçekten davetli olduklarını görmeleri ve oradan faydalanabilmeleri için aktif çalışman gerekiyor. Bunu yapmadığında ayrımcılık yapmış oluyorsun. Aslında aktif olarak hiç kötü bir şey yapmıyorsun yani lezbiyenlere hiç kötü bir şey söylemiyorsun, hakaret etmiyorsun, üstüne bir de lezbiyen kelimesi koymuşsun ama bir aksiyonun yok. O aksiyonun yokluğuna da ayrımcılık deniyor aslında. Kapsayıcılıktan bunu kastettim. Sonuçta böyle şeylerin eksik olduğu yıllarda birlikte deneyimleyip “aa bu eksik, bunu yapmamız gerek” diye, kendi kendimize “biz kadın toplantısı yaparsak kadınlar gelir” dedik, yaptık, “Sappho’nun Kızları’nı kurarsak kadınlar gelir” dedik, yaptık. Bunlarla kadınlar da LGBTİ+ hareketine katılmaya başladı.

Kadınlar LGBTİ+ hareketinde sadece kendilerini ilgilendiren yerde olur, karma ortamlarda olmaz, diye bir şey yok tabii ki. İsteyen istediği her yerde çalışabilir. Ama oraya davetli olduğunu anlama ve oraya geldiğinde kendisini ilgilendiren konularla karşılaşma ihtiyacı oluyor insanların, o nedenle bu ihtiyacı karşılamaya özgü çalışmalar gerekiyor. Onları yaptığın zaman kapsayıcı oluyorsun. Sözle kapsayıcı olduğunu söylemek yeterli değil. İlgili kimlikten insanların ihtiyaçlarını, sorunlarını, eleştirilerini anlamak, öğrenmek ve o sorunların çözümü için aksiyon almak gerekiyor. O zaman kapsayıcı oluyorsun bence. Yani kelimeleri basın açıklaması metninde sıraladığında kapsayıcı olmuyorsun. Bunu öğrendim.


Röportaj üç bölüm halinde ve diğer iki bölüm önümüzdeki günlerde yayımlanacak. Takipte kalın!

Bu yazı da ilginizi çekebilir: Daha fazla insan kendini biseksüel olarak tanımlıyor ve bu harika!

Share and Enjoy !

0Shares
0 0
What's Your Reaction?
Ben Şok
0
Bifobiye Karşı Ses Çıkar
0
But Tutar
1
Gullüm Ayol
0
Tutmaz Ama Evet
0
View Comments (0)

Leave a Reply

Your email address will not be published.

Bitopya Copyright © 2024. Created by edalgakiran

Scroll To Top

Pin It on Pinterest