umut erdem
Biseksüel hareketin tarihi, başlı başına bilinir olan ve belli başlı figürlerin etkisiyle evrilip göze çarpan biçimde büyüyüp, LGBTİ+ ve feminist tarihte etki sahibi olduğu ne yazık ki pek bilinmiyor. Stonewall mücadelesi, trans ve seks işçisi hareketlerinin öncü isimlerinden olan Marsha P. Johnson ve Sylvia Rivera’nın biseksüel olduğu kısıtlı bir kesim tarafından bilinir.
Biseksüel trans aktivist Julia Serano yazdığı “Biseksüellik İkili Cinsiyeti Güçlendirmiyor” başlıklı yazısında “50 ve 60’larda tüm LGBT’ler basitçe ‘eşcinsel’ olarak nitelendirildiler. İlk queer isyanı boyunca ve basitçe gey özgürleşmesi olarak lanse edilen şeyin ilk zamanlarında biz vardık.” der ve şöyle devam eder: “Biseksüel hareketi tarihine aşina olan herhangi biri size bazı queer’lerin, gey ya da lezbiyen (70 ve 80’ler boyunca çok daha fazla görünür ve güçlü olan iki queer kimlik) olarak değil de biseksüel olarak açılmaya başlamasının nedeninin kesinlikle topluluğun içinde/dışında olma mevzusuyla ilgili olduğunu söyleyebilir.”
Biseksüel hareketi LGBTİ+ hareketinin alt kümesinde var olmuş gibi görülse de ve sadece bir harf olarak silinir halde hafızalarda yer etse de, biseksüel hareketi özerk biçimde varlığını sürdürmeye başlayıp başka alan ve kimliklerin kesişiminde farklı kollardan sürdürülebilir bir politika örgütledi.
AnnaMarie Jagose’un kaleme aldığı Queer Theory: An Introduction (Queer Teori: Bir Giriş) isimli kitabı biseksüelliğin queer’e giden yola mihenk taşı döşediğini anlatır. 70’lerin sonları, 80’lerin başlarında lezbiyen ve gey topluluklarında biseksüelliğin, sadomazoşizmin, pornografinin, butch/feminenliğin, travestisizmin, fuhuşun ve kuşaklararası cinselliğin tartışılarak bu tartışmalarla egemen heteroseksüel-eşcinsel ikiliğinin dolaylı yoldan sorgulandığını belirtir.
“Böylece biseksüellik, queer topluluk içinde görünürlük kazanmanın ve dışlanmaya karşı mücadele etmenin bir yolu olarak bilinir hale geldi.” diyen Serano “eşcinsel hareketi” gelişip ilerlediğinde biseksüel ve transların nispeten farklı nedenlerle olsa da feda edilen grup olduklarının altını çiziyor.
Harekette ve topluluk içinde B harfi sadece harf olarak, lezbiyen ve gey’in kesişiminde, yarı hetero yarı eşcinsel olarak zihinlerde yer almıştır. Bu da hareket ve topluluk içinde biseksüellerin olumsuzlama, tektipleştirme ve düşmanlıkla karşılanmasına neden olmuş, biseksüeller ayrımcılığa uğramış ve yok sayılmıştır. LGBTİ+ hareketinde olduğu gibi trans politikasında da bi+ varoluşu ve bi+ politikası yeterli ilgi ve özeni görmemiş, trans kimlikler monoseksüel varsayılmışlar, hem trans hem bi+ olmalarından doğru katmanlı ayrımcılığa uğradıkları görünmez kılınmıştır.
[Geleneksel maskulenlik ve feminenlik] bu kategorilere sığmayan insanları dışarıda bırakır, özellikle kendini ne kadın ne de erkek olarak tanımlayan transları. Biseksüel topluluğunun oluştuğu ilk yıllarda transların büyük bir kısmı bu topluluğun içindeydi. Biseksüel topluluğu kendini yerleşik gey ve lezbiyen topluluklarından dışlanmış hisseden insanlara bir nevi sığınak olmuştur.”
Kevin Lano, “Bisexuality and Transgenderism,” Anything That Moves №17 (1998)
İkili cinsiyetçi anlayış ve bu doğrultuda örülen politika sadece transları değil herkesi hedef alırken transları natranslarla eşit görülmeyecek bir konuma getiriyor. Aynı durum monoseksüel olan ve olmayan/ bi+’lar için de geçerli. Bi+ politikanın öne sürdüğü ve eşcinsel-heteroseksüel ikiliğinde örülen politikaya cevap niteliğindeki hayli önemli olan noktalardan biri, biseksüelliğin bizzat ikiliğin kendisini hedef almasıdır.
“Biseksüel topluluğu sınırların yok edildiği bir alanda olmalı. Biseksüellik ikilikleri azleder, onları onaylamaz ve onlara başkaldırır. Biseksüellik katılığın ve kesinliklerin kaybına işaret eder. Biseksüellik kapsayıcı bir terimdir.”
K. Martin-Damon, “Essay for the Inclusion of Transsexuals,” Bisexual Politics (1995)
Stonewall’dan başlarsak
Stonewall isyanı ve mücadelesinden bir ay sonra (Temmuz, 1969) isyan anısına biseksüel ve çok aşklı aktivist Brenda Howard, bir anma toplanması düzenler. Savaş karşıtı ve feminist hareketlerde de yer almış olan Howard, bir yıl sonra da bir komiteyle birlikte ardından her yıl New York’ta yapılan Onur Yürüyüşü ve kutlamalarına evrilecek Christopher Caddesi Özgürlük Yürüyüşü (Christopher Street Liberation Day March) ve Eşcinsel Onur Haftasını organize eder. Kinky topluluğunda da yer alan Howard, 1987 yılında New York Area Bisexual Network’ü kurar, örgüt biseksüellerin görünürlüğü için topluluk oluşturmayı hedefleyerek yola çıkmış; hâlâ da varlığını sürdürmektedir.
Örgüt, 1991 yılından itibaren Anything That Moves: Beyond the Myths of Bisexuality isimli biseksüel temalı bir dergi çıkarmaya başlar, 2001 yılına kadar yayın hayatına devam eden dergi, neredeyse her sene raflarda yerini alır. Örgüt bu dergide biseksüel manifesto yayımlar, tarihte yayımlanmış ilk biseksüel manifesto olduğunu söyleyebiliriz. Günümüzün ruhunu son derece yakalayan, çağında radikal diyebileceğimiz bu manifesto şu cümleleri kurar:
“Kendimiz haricinde başkaları tarafından analiz edilmekten, tanımlanmaktan ve temsil edilmekten; daha kötüsü hiç düşünülmemekten yorulduk. Ya eşcinsel ya heteroseksüel kimliğini seçmemizin beklenilmesinden ve söylenmesinden kaynaklı görünmezlik ve dayatılan tecritin hayal kırıklığını yaşıyoruz. Monoseksüellik, eşcinselleri baskı altına almak ve biseksüellerin geçerliliğini çürütmek için kullanılan heteroseksist bir diktadır.”
Bir feminist olarak kendisine yakıştırılan “The Mother of Pride” (Onur mücadelesinin annesi) sıfatını bayağı tartışmalı bulsam da kendisi LGBTİ+ ve biseksüel politika adına ilkleri gerçekleştirmiş, kazanımlarda rol sahibi olmuş aktivistlerden biridir. LGBTİ+ Aileleri, Ebeveynleri, Arkadaşları ve Destekçileri için oluşturulmuş bir örgüt olan PFLAG Queen her yıl Brenda Howard anısına biseksüel topluluğu ve hareketi için çalışmalar yapan biseksüel aktivistlerine ödül veriyor.
Biseksüel hareketi ve feminizm
70’lerde Amerika’da arka arkaya biseksüel örgütleri kurulmaya başlar. Aynı yıl Janet Bode, View From Another Closet isimli bir kitap yazar. Kitapta Bode, şair Sappho’nun “lezbiyenizm”le (ismini şairin yaşadığı yer olan Lezbos’tan alır) hatalı biçimde özdeşleştirilmesinin altında yatan nedenin, biseksüelliği anla(ya)mayacak olan indirgemeci ikililiğe dayanan düşüncenin olduğunu ileri sürer. Bode, Sappho’nun erkeklere adadığı aşk şiirlerinin görmezden gelinmesinin, Sappho’nun hayatı ve çalışmalarından oluşan anlatılarında şairin biseksüelliğinin okunmamasıyla sonuçlandığını belirtir.
Bir yandan feminist hareket ve o zamanki eşcinsel (cinsel) özgürlük hareketinin gücüyle biseksüel hareketi başlarken diğer yandan feminist ve lezbiyen hareket içinde de biseksüel kadınlar dışlanmaya ve suçlamalara maruz bırakılıyor. Biseksüelliği “bir cinsel kimlik değil, bir çeşit kimlik karşıtlığı, tek bir sevme biçimine, tek bir arzu nesnesine karşı (tabii ki de bilinçli olmayan) bir reddediş” olarak tanımlayan yazar Jan Clausen, cinselliğin, cinsel obje seçimi olarak kategorisel şekilde anlaşılmasına dair tahakküm kurucu algıyı eleştirirken, lezbiyen feminizmi de bu anlayışı tekrar ürettiği için eleştirir ve cinselliğe dair hâkim olan kültürel miti farklı bir şekilde tekrar ürettiğini öne sürer.
Bi+ aktivist Lani Ka’ahumanu, 1980 yılında biseksüel olarak açıldığında o zamana kadar omuz omuza durduğu hatta büyük ihtimalle sadece yoldaş da olmadığı insanların kendisinden uzaklaştığını, onlar tarafından dışlandığını, tecrit edildiğini, “sonunda bir erkeğe döndüğü” için hain olarak suçlandığını, hatta “bozulmuş bir apış arası”na sahip olmakla yaftalandığını, güvenilmez görüldüğünü, “hetero ayrıcalığı”na sığındığının kendisine söylendiğini belirtir. Kapı dışarı edilmeyi kabul etmeyen Ka’ahumanu, 1983 yılında başka biseksüel feministlerle tanışır ve onlarla feminist ilkelerle hareket eden, amacı lezbiyen ve gey topluluklarında biseksüel görünürlüğü için eğitim vermek olan BiPoL’u kurar.
1987 yılında BiPoL, ilk ulusal biseksüel konferansı gerçekleştirir. Bu konferanstan BiNet USA doğar. Ka’ahumanu, ‘91 yılında Loraine Hutchins ile birlikte “Bi Any Other Name: Bisexual People Speak Out” başlıklı bir kitap yayımlar. İnsanların biseksüel hikayelerine ve biseksüelliğe dair fikirlerine yer veren kitap, alanında gerçekleştirilmiş antoloji başlığında alabileceğimiz ilk yayınlardan biri olur ve medyanın biseksüelliği gündeme almasını sağlar.
Feminist harekette biseksüel görünürlüğünü sağlamak ve bi+ kadınları ve nonbinary’leri bir araya getirmeyi amaçlayan, kapılarını bi+ destekçisi lezbiyen ve heteroseksüellere de açan feminist örgüt Boston Bisexual Women’s Network (BBWN) kâr amacı gütmeyen bir kuruluştur ve hâlâ faaliyetlerini sürdürmektedir. BBWN’nin yaklaşık 1983 yılından beri yayımlamaya devam ettiği en eski biseksüel yayını olma özelliği taşıyan Bi Women Quarterly’nin editörlüğünü de feminist ve bi+ aktivisti Robyn Ochs üstlenmektedir. Robyn Ochs, Getting Bi: Voices of Bisexuals Around the World ve Recognize: The Voices of Bisexual Men isimli kitapların yazarlarından biridir.
Kapsayıcılık ve kesişimsellik
Günümüzde keşişimsel bakıldığı iddia edilerek bi+’ların beraberlik yaşadığı insanların cinsiyetlerine göre başka toplumsal statüleri dayanak gösterilip “heteroseksüel ayrıcalığı” yaşadıkları iddia ediliyor. Bunun altında, aralarında alt üst ilişkisi kurulan belirli iki yönelimin egemen, meşru ve hakiki görülüp her insanın bu iki kategoriye konumlandırılmaya çalışılması yatıyor. Tabii ki de bu, normatif ve tek bir cinsiyete ilgi duymanın daha meşru görülmesi zihniyetini esas aldığı için monoseksist de. Kişilerin lubunya olduğunun ve toplumda bu temelli ayrımcılığa ve ötekileştirilmeye maruz kalmasının yegâne göstergesinin kişinin hemcinsiyle birlikte olması olduğunu iddia eden bir zihniyettir. Bu, biseksüel silinmesi ve bifobiyi yaratır, biseksüel olumsuzlamayı gerekçelendirir. İnsanların direkt monoseksüel atanmasını sorun etmeyen bir zihniyettir. İnsanlar tamamen ilişkilenme kurduğu kişilere göre heteroseksüel ya da eşcinsel olarak atanırken kurulan ilişkilenme de yine bu iki egemen kategoriden biriyle isimlendirilir. Bu baskıcı, normatif, monoseksist ve biseksüel silinmesini normalleştiren, bi+’ları dışlayan bir düzenin araçlarını esas almaktır.
Bu şiddet üreten zihniyet ve mekanizma, kesişimsel bakışın asla gerekçelendirebileceği bir şey olmaması gerektiği gibi bi+ politika kesişimsellik ve kapsayıcılığı önceleyerek tarih içinde evrilip gelişmiştir. Bi+’ların başka kimlik ve varolma hallerine sahip olduğunu ve bunların toplumda birbiriyle etkileşim içinde olduğunu hesaba katarak sözünü kurmuştur. Kesişimselliğin altını çizdiği şey de budur. Çeşitli toplumsal konumlar sebebiyle insanların bi+ olmasını geçersiz kılmaya alan açan bir bakış değildir kesişimsellik.
Biseksüellik üzerine eğitim verilmesini ve araştırma yapılmasını destekleyen Amerika Biseksüellik Enstitüsü’nün kurucusu, psikiyatr, araştırmacı ve yazar Fritz Klein küçük bir çocukken ailesiyle birlikte Yahudi karşıtlığından ve patlak verecek savaştan kurtulmak için New York’a gider.
Kariyerinin başlarında biseksüelliğe dair bilgisizliğin olduğunu fark ederek bu konu üzerine çalışma ve araştırmalar yapar. Yaptığı araştırmalarından biri, evli olan ya da heteroseksüel varsayılan birliktelikler yaşarken gizli şekilde erkeklerle ilişki yaşayan erkekler üzerine olur. 1978 yılında biseksüel pratikleri ve kültürüne tarihi ve sosyolojik bir bakış vaat eden The Bisexual Option (Biseksüel Seçeneği) isimli bir kitap yayımlar. New York’da 1974 yılında biseksüel öz örgütlenmesi olan Biseksüel Forum’u kurar. Journal of Bisexuality’nin yayımlayıcısı ve editörü olur. Klein Sexual Orientation Grid (Klein Cinsel Yönelim Çizelgesi) isimli bir çalışma yürütür.
Çalışma, kendisinin cinsellik araştırması alanında öncü olmasını sağlayacak çok yönlü bir yapı sunar. Bu çizelge, Kinsey Skalası’nın geliştirilmiş halidir; cinsel deneyimleri ve çekimleri, fantezileri, duygusal ve sosyal tercihleri, kişinin yaşam tarzını ve kendini nasıl tanımladığını ölçer. Klein’ın araştırması, bu faktörlerin zamanla, hem heteroseksüel, eşcinsel ve biseksüel insanlar arasında hem de toplulukların bizzat içinde değişim gösterebileceğini açığa çıkarır. Klein araştırmasından, insanların kendi deneyimleri ve hislerini genelleştirerek sıklıkla yanlış bir şekilde diğerlerinin de cinsel yönelimlerini benzer biçimde yaşaması gerektiğini varsaydığı ve cinsel yönelimlerin basit, keskin biçimde tanımlanmış kategorilere ayrılamayacak kadar karmaşık olduğu sonucunu çıkarır.
2000’lerle birlikte dünya üzerinde pek çok yeni bi+ öz örgütlenmeleri kurulurken ne yazık ki bi+ örgütlenmeleri ve biseksüellik çalışmaları daha az parasal destek almaya devam ediyor. Ama bunun kaynağına işaret eden monoseksizm gayet gündeme sokuluyor. Tel Aviv’deki feminist biseksüel-panseksüel örgütlenmesi Panorama’da aktivizm yapan Shiri Eisner, 2013 yılında basılan Bi: Notes for a Bisexual Revolution (Bi: Biseksüel Devrimi için Notlar) kitabının yazarı. Kitap, bifobi/monoseksizm, feminizm, trans politikası çerçevesinde biseksüelliğin toplumsal geleneklerle mücadele etmenin yeni ve heyecan verici yollarına nasıl kapı araladığını gösterirken sıklıkla susturulan, silinen ve varlıkları inkâr edilen biseksüeller için radikal bir manifesto niteliği taşıyor. Eisner, hareket içerisinde monoseksizme ve biseksüellere sürekli atanan “heteroseksüel ayrıcalık” safsatasına karşı toplumda herkes monoseksüel atandığı için monoseksüel ayrıcalıklara, monoseksüellerin monoseksüel olduğu için kolayca erişip fayda sağladığı, biseksüellerin biseksüel olduğu için mahrum kaldığı pek çok noktanın olduğuna dikkat çeker.
Bunun akabinde dilde kapsayıcılık üzerinden politika geliştirme manevraları daha sıklıkla yapılıyor. Biseksüel silinmesi, bunun bifobiyle ilişkisi ve bi+’lara doğrudan etkisi politikanın ivedilikle yoğunlaştığı bir konu olmuş durumda. Bi+’ların hem geleneksel toplum hem de LGBTİ+ camiasında yaşadığı ötekileştirme gereği maruz kaldığı şeyin çifte ayrımcılık olduğu vurgulanan bir mesele olmuş vaziyette. Hem kendileri hem ilişkileri hetero-eşcinsel arasında sıkışıp kalan bi+’lar da gözetilerek, herkesin monoseksüel olmayabileceği hesaba katılarak, varsayımla ilerlememek ve ilişkilerin değil ancak ilişki taraflarının yönelimi olabileceği üzerinden “hetero ilişki” yerine “‘erkek-kadın’ ilişkisi” ya da farklı cinsiyetler arasındaki ilişki, lezbiyen ilişki yerine “‘kadın kadına’ ilişki” ya da eşcinsel ilişki yerine hemcins ilişkisi gibi tabirler, alternatif ifadeler anaakımlaştırılmaya çalışılıyor, çünkü “hetero” ve “eşcinsel” atamaları tam da bu (atanan) cinsiyet nosyonu üzerinden gerçekleştiriliyor.
Hetero-eşcinsel ve deneyim-arzu ikilikleri başta olmak üzere inşa edilen pek çok ikiliğe karşı politik söz üretme ve bu ikiliklerin istikrarına tehdit oluşturma potansiyeli taşıyan bi+ politika, tarih boyunca hetero-patriyarka ve cisseksizmle monoseksizmin ilişkisini derinlemesine kurmaya çalışır. O sebeple yükselen trans dışlayıcı ideolojiye karşı bi+ aktivistlerin ve biseksüellerin 2019 yılındaki Londra Onur Yürüyüşü’nde Trans haklarını savunan lezbiyenler (pro-trans lesbian) kortejinde #BwithTheT (Biseksüeller Transların Yanında) banner’ıyla yer almaları sadece “translar vardır!” demekten ibaret değil.
“Biseksüel ve trans toplulukları uzun ve derin bir müttefiklik ve dayanışma tarihine sahiptir… Transfobiye karşı kararlılığımız, transfobinin kesiştiği ırkçılık, sınıf ayrımcılığı, kadın düşmanlığı, sağlamcı yaklaşım gibi ötekileştirme biçimlerini dikkate almalı.”
“Yakın zamana kadar biseksüeller gökkuşağı şemsiyesi altında hoş karşılanmazlardı. Bugün bile hem LGBTQIA+ topluluğunda hem de dışında ciddi bifobiyle karşılaşıyoruz. Fakat sessizleştirilmeyi reddediyoruz. Bifobikler yüzünden topluluğumuzun geriye düşmesine ve gökkuşağı aile üyesinden herhangi birinin dışlanmasına izin vermiyoruz. Transfobiklerin de aynısını yapmalarına geçit vermiyoruz.”
26 Temmuz 2019 yılında yayımlanan, imzaya açık #BwithTheT açıklamasının Türkçe çevirisinden
Mülteci düşmanlığının hem devlet politikalarıyla hem toplum nezdinde yüksek seviyelerde seyretmeye devam ettiği günümüzde sığınmacı biseksüellere yönelik politika geliştirme konusu da ayrı öneme sahip. ILGA Europe için yazdığı yazıda “Biseksüel Sığınmacılar Neden Tamamen Görünmez?” sorusunu soran bi+ feminist aktivist Zeynab Peyghambarzadeh, Türkiye’ye sığınan İranlı biseksüel sığınmacılarla çalışarak göç ve sığınma politikasıyla bi+ politikası kesişiminde literatürü ve politikayı geliştirmeye uğraşıyor, bu konudaki çalışma meyvelerini Soudeh Rad ile kurdukları İran merkezli ve Farsça’da biseksüel anlamına gelen Dojensgara’da veriyor.
Rad, ILGA için kaleme aldığı “Kesişimsellik ve Kapsayıcılıkla İlgili Bir Mesele” başlıklı yazısında görüştüğü bir İranlı biseksüel sığınmacının kendisini eşcinselliğin arkasına gizlemesi gerektiğini söyleyen anekdotunu sunarak “Bugün dünya üzerinde biseksüel aktivistler, çoğunlukla monoseksist ve heteronormatif diktelerden kaynaklı içselleşmiş bifobi de dahil olmak üzere biseksüelliğin olumsuzlanmasına yönelik tüm uygulamaların ortadan kaldırılması ve namonoseksüelliğin görünürlüğü için mücadele veriyorlar. Bu sadece biseksüellerin girişmesini gerektiren ayrı bir mücadele değil. Bu, kesişimsellik ve kapsayıcılıkla ilgili bir mesele. Bizi dahil etmenize, biseksüelliğin adını koyup ondan bahsetmenize, varlığını ve gündelik hayat ile aktivizmde özellikle biseksüellere karşı yapılan ayrımcılıkları tanımanıza, ötekileştirilmiş bireylere ses olmanıza ihtiyacımız var.” diyor.
Rad’ın biseksüel sığınmacılar üzerine konuştuğu ve ILGA bünyesindeki Biseksüel Sekreterliği’nin ev sahipliğiyle 21 Mart 2018 tarihinde gerçekleştirilen “Biseksüellerin İnsan Haklarının Tanıtılması ve Korunması” paneli, Cenevre’de 37. Birleşmiş Milletler Konseyi kapsamında hayata geçti ve panelde küresel olarak biseksüellerin maruz bırakıldığı bifobi ve görünmezleştirilme meseleleri çeşitli başlıklarla tartışılmış oldu.
Özetle, dünya üzerinde biseksüelliğin anaakım LGBTİ+ politikası ve nefret odakları tarafından tektip alınmasına karşı çeşitliliğin gözetilmesiyle şemsiye bir kimliğe işaret eden biseksüelliğin ve çerçevesinde geliştirilen politikanın cinsiyet ikiliğini tekrar üretmeden, bilakis buna karşı durarak, biseksüel trans, natrans kadın, erkeklerin ve nonbinary’lerin var olduğunu hatırlatan, biseksüel silinmesine karşı kapsayıcı ve kesişimsel bakış açısıyla hareket ettiğini ve egemen LGBTİ+ politikasını dönüştürme potansiyelini tarih boyunca üstüne katarak taşıdığını söyleyebiliriz.
Türkiye’deki durum
Dünya’daki gelişmelerin Türkiye’yi de etkilediğini, bi+ aktivistler tarafından bi+ politikanın LGBTİ+ politikası içinde absorbe edilmesine göz yummadan özerk bi+ politika alanları yaratmaya çalıştığını, bunun sadece 23 Eylül’ü anmaktan ya da bu tarihte bir etkinlik yapmaktan ibaret olmadığını görüyoruz. 2018 yılında Kaos GL çatısı altında çıkarılan “Bi+seksüeller Burada” isimli kitapçık, 2019’da biseksüelliğe dair etkinlikler dizisi olarak gerçekleştirilen Bi+ Pride İstanbul, aynı yıl ilki Genç LGBTİ+ Derneği tarafından düzenlenen ve düzenlenmeye de devam eden Bi+ Forum, bi+ öz dijital evreni olarak biseksüelliğe ve bi+ politikaya dair oluşturulmuş bilgi havuzu niteliğindeki dijital platform Bitopya, bu mücadelenin ürünleri olarak şimdiden tarihe geçti.
Bu yazı daha önce Kaos GL’nin Biseksüel+ sayısında yayımlanmıştır.
Bu yazı da ilginizi çekebilir: Görünmezleştirilen Bi+ Meselesi